23 Aralık 2019 Pazartesi

BEYAZ YAKALI ZAVALLI PREKARYALARIN ACIKLI HİKÂYESİNİ BİR DE BENDEN OKUYUN..


bir şekilde çepe çevre saran feci bir sistemle karşı karşıyayız. Bu sisteme de "Kapitalizm" diyorlar. Yalnız bunun farklı ve çok kötü dozları uygulanıyor ülkemizde ve bölgemizde. Ancak bu kötü sistemin, sistem içinde çözümü ya da "insanları sadece ölmeyecek şekilde" idare etmeye çalışmakta bir çözüm değil. Aşağıda bu gün tam da bu konuyla ilgili canlı yaşadığım olay ve diyalogları sizlerle paylaşıyorum.


Her kadar internet bankacılığını etkin bir şekilde kullansamda, ara sıra gişeden sanki gizli bir müfettiş gibi öylesine işlem yapıyorum. Sosyal gözlem yapmak için halkın arasına girip, neler olup bittiğini anlamak lazım.

İşte bu gün x banka şubesinde gişede işlem yaptım. Şimdi genç bankacı adama bir bakıyorum hayatı boyunca erişemeyecegi paraları sayıyor,torbaya dolduruyor, bir bakıyorum saçma sapan soruları papağan gibi soran müşteriye mecburen hiç sinirlendiğini belli etmeden yanıtlıyor. Beklerken bazı müşterilerin sanki mahsustan defalarca aynı soruları sorup, gişede ki adama adeta cinnet geçirtmeye çalıştıklarını gördüm. Müdürün hal ve hareketlerini ( saçma ve gereksiz kaprislerini ) gözlemledim. Düşünsenize ; bu adamın sabahtan akşama kadar saatleri böyle geçiyor. Her gün.. Bu adam mutlu olur mu ve mutlu edebilir mi ? Ne için çalşıyor ? 2.5 - 3bin lira para için.  Bu arada pis moruk Charles Bukowski aklıma geldi : "sabahın altı buçuğunda bir çalar saat sesiyle uyanıp yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, sıçıp, işeyip, dişini fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen biri, hayattan nasıl keyif alabilir?"

Şimdi burası önemli.

Sıra bana geldi. Gişede hayata olan bıkkınlığı yüzünün her halinden belli olan genç bir adam vardı. Gerçekten ona acıdım. Çünkü bir zamanlar hizmet sektörünün en önemli dişlileri olan gümrük ve lojistik sektöründe uzun yıllar çalışmıştım. Ancak benim en azından zamanımın bir bölümü dışarda, bir bölümü ofiste ve depoda geçtiğinden dolayı ne kadar zor ve stresli olursa olsun, bir yandan zevkli yanlarını da hissedebiliyordum. Gişede ki memurun işi ise detayını düşündüğüm zaman gerçekten zordu..

Aramızda ilginç bir diyalog geçti ki, bu diyalog bana adeta bir dejavu yaşattı. Zira nasıl oluyor anlamıyorum ama beni ilk defa tanıyan insanların ezici çoğunluğu ben onlara ilk adım atmadan, yakınlık kurmadan o an kendilerini yakın hissedip bir anda sıkıntılarını bana anlatabiliyorlar ve sanki daha önce beni tanıyorlarmış gibi ve bende sanki onları tanıyormuş gibi oluyorum. Daha detaylı anlatımla ; sanki tüm o sahneyi , diyologları sanki daha önce yaşamış olduğumu hissediyorum ve karşımdakilerde.. Üstelik ben sırada beklerden, benden önce ki işini gören beş kişiyle kesinlikle yakın diyolog kurmadı ve bir kaçı ilede imkân varken..

İşte o diyaloglar...

- "Hoş geldin abi" ( halbu ki benden önce ki müşterilere resmi hitap etti ve bir kaçı ona yakın davrandıysada hiç birine yüz vermedi..)

- "Merhaba, mesainiz oldukça yoğun geçiyor galiba ama olsun masa başı iş ve dışarısı oldukça soğuk"...gibi bir şeyler söyledim..

- Derin bir rahatlama nefesi çekti ve "abi hiç sorma halimiz çok kötü beni buradan kendileri atsalar sevinicem" dedi.. Bankadan kurtulmak için çare arıyorum abi... aynen böyle bir diyalog....( benimle kurduğu diyalog onun için tehlikeli zira hemen arkasında ki kameranın aynı zamanda ses kaydettiğini çok iyi biliyorum ) Ayrıca müdüründe şeffaf camdan ikide bir gişe tarafını dikizlediğini görüyorum..

- "Beni bu semtte daha önce hiç gördünüz mü ? ya da başka bir yerde" diye sordum..

- "Abi görmedim ama sanki bende öyle bir his oluştu. Ama bunun nereden kaynaklandığını bilmiyorum" dedi..( zaman kısıtlı olduğu için kısa sohbeti detaylandırmak mümkün olmadı )

Ancak en son giderken yine yaptım yapacağımı ki zaten beni gizemli bulan kimi insanlar gibi bununda içine  gider ayak bir gizem daha yerleştirdim. İşte o son diyalog..

- Sana gitmeden son bir şey söyleyeyim..

- Buyrun..

- Şikayet ettiğin ve çile çektiğin bu durumdan hep beraber kurtulmamız mümkün..

- O an heyacanlandı  ve "Nasıl, bu nasıl olabilir ki ?" dedi..

- Çözüm ellerinde, yüreğinde ve beyninde. Bir gün bu sohbetimizi hatırlarsan Taksim meydanını hatırla, geziyi hatırla ve Karaköy bankalar caddesini :))

 - Çok zeki bir genç. Güldü, neyi ve neleri kast ettiğimi anladı ve "Abi sadece "Karaköy bankalar caddesi" mevzusunu anlamadım dedi.

- Bende "Sadece onu anlaşılmamak üzere söylemiştim. Anlaman mümkün değildi zira o günlerde anılarımın geçtiği alanların en ateşli yerlerinden biriydi Bankalar caddesi" dedim ve böyle bir miktar giz ile diyaloğumuz bitti..

Not1: Gezinin galiba 4.günündeydik. Karaköy bankalar caddesinde Fındıklı istikametine doğru bir dostumla yaklaşık 8 - 10 kişilik siyah bayraklı, seyyar kolonlardan İspanyol Komünist şarkısı "Ay Carmela" çalan isyancı  siyah bayraklı "Anarko Sosyalist" eylemcilerin arasında kendimizi bulmuş ve onlara barikat kurmak için elden ele kaldırım taşlarını taşımış ve epey güçlü bir tahkimat oluşturmuştuk. Buraya bir miktar yardım ettikten sonra zayıf kaldığı söylenen Elmadağ cephesine gittik ve işte burada kimi yazı ve anılarımda pek çok kez anlattığım elinde baltayla çalıştığı banka şubesinin atm'sini çatır çutur yaran cinnet geçirmiş bankacı bayana ( görev : müdür yardımcısı ) rastladık ve onu kendine ya da bir başkasına istemeden de olsa zarar vermemesi için oradan uzaklaştırarak sırt çantamda depoladığım üç adet kırmızı tuborgtan birini ve bir de sigara uzatarak sakinleştirdik. Genç bayan hayatında ilk defa toplumsal bir isyan ve kalkışmanın içinde kendini bulduğu ve bir savaş/mücadele pratiği yaşamadığı ve bu deneyimsizlikle içinde dağlar kadar biriken kontrolsüz öfke birleşip dışarı çıktığı için malum görüntüler ortaya çıkmıştı...Şimdi bu bankacı gencin o stresli ve üzgün halini görünce gezi de cinnet geçiren o bankacı genç bayanı hatırladım.. :))

Not2: Prekarya nedir ?  bu “yeni” kelime, yeni zamanların toplumsal gerçekliğinin çarpıcı bir yüzünü tanımlıyor: alabildiğine “esnekleşmiş” bir istihdam rejiminde sürekli değişen işlerde, adeta hep geçici bir statüde çalışanlar… düzenli olarak düzensiz işlerde çalışanlar…

bütün dünyada giderek genişleyen bu kitleyi “çalışan yoksullar” veya “güvencesiz işçiler” diye tanımlayanlar da oldu. guy standing, prekaryayı teşhis edebilmek için onların kimliksizliğini göz önüne almak gerektiğine dikkat çekiyor: bir geleceği olmayan ve “toplumsal hafızadan yoksun” işlerde çalışıyorlar… ( PREKARYA YENİ TEHLİKELİ SINIF / İletişim yayınlarından )


Son olarak...

Facebook arkadaşlık listem bin küsür kişilerde.. Kişiler gerçekten çok çeşitli yelpazede.. Bir çoklarının aksine facebook arkadaşlık listem sadece "benim gibi aynı düşünenlerden" değil tüm alanlardan ve bunlardan bazıları çok ama çok varlıklı. Saygı ve Edep sınırlarını aşmadıkça farklı düşüncelere sahip olanları arkadaşlık listemde bulundurmakta bir beis görmüyorum..Bunlardan bir kaçı yurt dışında ve iki kişi de Türkiye de. Normal de şu yazıyı okuması gerekenlerden daha fazla bunlar yazılarımı okuyup, değerlendirmeler yapıyorlar. İster inanın, ister inanmayın ama yine bunlardan bir kaçı bu sistemin kökten değişmesini bilinçsiz fakirlerden daha fazla istiyorlar...Bunlar beni sessizce izleyip okuyorlar. 

Onlara sesleniyorum : "HALA BU SİSTEMİ DEVAM ETTİRMENİN ISRARI VE ANLAMI NEDİR ? SERVETLERİNİZİ NESİLDEN NESİLE AKTARALIM DERKEN GEZEGENİ TÜMDEN YOK EDECEKSİNİZ.. BU ZALİM OYUNU DURDURUN..!! BUNU ANCAK SİZ DURDURABİLİRSİNİZ..!!

Bu son söylediklerimin daha iyi anlaşılması için yine bizzat kendi yaşadığım çok ilginç bir anıyı sizlerle paylaşacağım...  "KANDİLLİ DE BİR AKŞAM" ... bekleyin..

Saygılarımla
Timur Türker













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2009 FOR GOOD PEOPLE All rights reserved.
Converted To Blogger Template by Anshul Theme By- WooThemes